Sıcak su. Saatlerce ocakta kaynamış, su dolu bir tencere taşıyan annenizin bir anlıkelinin kaymasıyla dökülen suların teninizi hedef alması ve o ilk teması. Ya da soğuk su zannedilerek açılan musluktan gelen kaynar suyun elinizle buluştuğu an. Herkesin böyle bir anı olmuştur hayatında. Önce bir soğukluk hissedersiniz,ama o soğukluk aldatıcı ilk aşamadır, hani reseptörler haber verir beyne bir şeyin tene değdiğini ama sıcaklık derecesini bilemezler hemen. Onu da ilk fırsatta yetiştirirler tabi, sonrasında o aldatıcı soğukluk derin bir yangına dönüşür de, o zaman başlar işte sıcak su etkisi.
Sonrasında, olanların arka yüzü yavaş yavaş gün yüzüne çıkacaktır. Acının ölçüsü zaman olacaktır yani. O ilk yangının etkisi birkaç dakika sonra geçer de, yanan ten önce pembeleşmeye sonra kırmızılaşmaya yüz tutar. Her dakika her saniye uyarı gönderir beyne, ben buradayım, acıyorum diye. Ne yapsanız, ne işle uğraşsanız bir türlü aklınızdan
çıkmaz artık. Asıl o devre zordur işte. İlk yangın gelip geçmiştir ama bu gelip
geçecek gibi değildir sanki. O acıyla yaşamayı öğrenme aşaması denir buna.
kabukları daha olgunlaşmadan kaldırmak istersin de annen engel olur. ‘Yaranın
başı kaşınmaz oğlum!’ Yaramaz bir çocuk da değilsen dinlersin bu sözü, kaşınsa
da dokunmazsın hiç, sabredersin. Zamanla kabuk olgunlaşır, son halini alır da,
dokunmadan bile kendi çıkar gider.
iyileştiren de. Tedbirini alıp, tevekkül etmek ise tek çare…
Bu yazı çok derin ve anlamlı geldi.. Yüreğinize sağlık.
Ben şunu yapmasaydım şu olmazdı diyorum yaşadığım şeylerde…Sanırım daha çok yolum var.