En Zorlu Yolculuk

Aramalı insan, sürekli hem de. Tek bir an bile atalete düşmekten korumalı kendini. Fıtrat, boşluğu ve tembelliği sevmiyor. Bak kainata, boş duran tek bir canlı görebilecek misin ? Hepsi görevini yerine getirmek için uğraşıyor. Sen de görevini keşfetmelisin. Dinlendiğin anların bile bir anlamı olmalı. Sana bir şeyler katmalı yaptıkların, maddi ya da manevi. Dinlenmek seni aramaktan vazgeçirmemeli. İlk düşmanın atalet olmalı, kendine ve hayata bir şeyler katmadığın her anın için pişman olmalısın.


Yaşamak ölümden zordur, sorumluluk gerektirir. Kendine, ailene, eşine ya da çocuklarına karşı sorumlulukların var. Yerine getirmen gereken görevlerin. Kaçmak çözüm değil, birinden kaçmak daha büyük sorumluluklar altına girmek demek çünkü. Tamamen özgür olduğunu sananların hastalıklı düşünce yapıları gibi. İstediğim her şeyi yaparım diyenlerin. 10 dakika nefes alma hadi, ne olacak bir bak. Hala hayatta kalabilir misin ? Hani özgürdün, her şey senin elindeydi, yap hadi.
Demek ki sınırları var insanın. Bu sınırlarda aramalısın görevini. Yaratılışında sana verilenleri keşfetmelisin önce. Bitkiye fotosentez yeteneği verilmiş mesela, arıya bal yapma yeteneği. İnsanda ise farklı, kendi keşfetmesi istenmiş. Ellerine bakmalısın, yüzüne, gözlerine, aklına ve vicdanına. Sende neden varlar, onları almak için birşey ödedin mi ? Hani geçen gün biri sana yardım etmişti de, sen de hemen karşılığını vermek için elinden geleni yapmıştın. Görebildiğin, duyabildiğin, hissedebildiğin anları nasıl ödeyeceksin. Bir bedeli olmalı değil mi!
Hugo filmindeydi. Sahnede saat kulesi içindeler ve Hugo şehre bakarak şöyle diyor: “Bu dünyayı büyük bir makina olarak hayal ediyorum. Makinaların yedek parçası olmaz. Eğer ben de buradaysam, yedek parça olamam. Bu dünyada olmamın bir sebebi olmalı!”
Yine başka bir sahnede sözlerine şöyle devam ediyor: “Belki de bu yüzden bozuk makineler beni bu kadar üzüyor. Üzerilerine düşen görevi yapamıyorlar. Belki de insanlar için de aynı şey geçerlidir. Gayeni kaybedersen, bozuk bir makinadan farkın kalmaz.”
Bir şemsiye düşün, seni yağmurdan koruduğunda; konforlu bir araba düşün, seni rahat bir şekilde bir yere götürdüğünde bir değeri vardır, o, onun için üretilmiştir çünkü. Bu sadece analoji olsa da sen, bir arabayla bir şemsiyeyle karşılaştırılamayacak değerdesin. O zaman neden faaliyette değilsin. Neden sıkılıyor canın, bir sor kendine.
Üstad Necip Fazıl’ın bir sözü var: “Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.” Ağacın, ben özgürüm; istersem tomurcuk vermem, burda boş boş beklerim dediğini bir düşünsene. Gülersin değil mi, eğer sen de önce kendin olmazsan, sonra bu dünyadaki anlamını keşfetmek için çaba sarfetmezsen sana da gülecekler. Fıtratına uygun davranmadığın her anın bir bedeli olacak. Kaçıyordun ya hani sorumluluk almaktan, o zaman da kaçabilecek misin?
Sözün özü o ki, aramalısın. Seni aramaktan alıkoymamalı hiçbir hal, hiçbir neden. Kendini, içindeki tomurcuğu, neler yapabildiğini bulman lazım. Seni sen yapacak yolları araştırmalısın, Yaratan’ı unutmadan. Demem o ki, adım atmalısın, hani şu karınca gibi. Ölçün bakalım, ne tarafa daha yakınmış denildiğinde hedefine, başladığın yerden daha yakın çıkmak için. Sen aradıkça açılacak yeni kapılar, yerinde durdukça kapalı kalacaklar. Öyle ki;
“Ve insana uğrunda çaba gösterdiği dışında bir şey verilmeyecektir.” (Necm Suresi 39)
Daha fazla söze ne hacet. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

1 YORUM

CEVAP VER

Lütfen yorum yapın!
Buraya lütfen isminizi girin.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.