Gece Vurgunu

Bir yemek davetindeyiz bu sefer. Arka planda televizyon açık. İyi bildiğimiz
kanallardan birinde haber bülteni başladı. İlk haber İstanbul’dan. Bir adam
eşini iki el ateş ederek öldürmüş. Ardından silahı kafasına dayayıp intihar
etmiş ! Bu çok önemli haberi detaylarıyla izleyip bilgilendikten sonra sıra
ikinci haberde. Ortadoğu’nun çiçeği burnunda yeni şeytan örgütü bir infaz daha
gerçekleştirmiş. İnfazı, farklı kamera açıları ve dehşetli bir arkaplan
müziğiyle birkaç defa izledik. Bu arada evin sahibi önümüzdeki yemekleri
değiştiriyor, biz yemeye devam ediyoruz. Üçüncü haber bu kez ülkemizin
güneyinden. Bir kamyon, bir taksi ve bir minübüsün karıştığı kazada ölen ve
yaralananlar var. Kazayı görenlerle röportajlar yapılıyor, ölenlerin ardından
yakılan ağıtlar salonun içinde yankılanıyor. Biz bir yandan olan biteni
izliyor, bir yandan tatlılarımızı afiyetle yemeye devam ediyoruz. Bu olanlar
karşısında kimse tepki göstermiyor. Kimsenin midesi kalkmıyor. Ben de dahil. Peki
bu durum normal mi ? Bence değil.

Bu durumun içinde normal olmayan birinci hal: Akşam haber bülteninde bu haberlerin
ne işi var ? İstanbul’da yaşanan bir cinayeti neden bana aktarmak istiyorsun. Bilmem
nerede yaşanan bir kazayı ben öğrenip ne yapayım.

Normal olmayan ikinci hal: Bu yaptığın haber o kişilerin mahremiyetine girmek değil mi ? Bir anne oğlunun başında ağıt yakarken görüntülenmek, medya malzemesi olmak ister mi ? Acının da bir mahremiyeti olması gerekmez mi? Ya da kaza yapan bir insanın o çaresiz anlarını kayda almak ne kadar ahlakidir? Diğer yandan zaten acısı
taze olan yakınları konuşturmaya çalışmak ayıp değil midir?

Normal olmayan üçüncü hal: Bu yaptığın haberin faydasızlğı, gereksizliğini geçtim. Verdiğin zararı düşünüyor musun hiç ? Şiddet artık olağan bir davranışmış gibi oldu. İnsanın düşünse aklına gelmeyecek kötülükler hafızasında yer etmeye başladı. Toplum
psikolojisinde şöyle bir madde vardır: ‘Çoğunluğun şahit olduğu olaylar bir
topluma daha normal gelir.’ Televizyon bu olaylara hepimizi şahit yapıyor,
sonuç olarak da yaşanan şeyleri normal görme eğilimi gösteriyoruz gittikçe.

Normal olmayan ve en kötü dördüncü hal: Bizim halimiz. Nasıl oluyor da bu haberleri
izleyip hayatımıza hiçbir şey olmamışçasına devam edebiliyoruz? Filistin’de, Suriye’de yaşanan zulme gözlerimizle şahitlik edip nasıl bir şeyler yapma gayretinde bulunmuyoruz. Hadi geçtim fiili gayreti bir dua dahi etmiyoruz zulüm görenlere. İşte bu durum en kötüsü, kalplerimizin öldüğünü gösteriyor…

Şunu iyi bilmemiz gerekiyor ki kanla beslenen bu haber bültenlerini evimizin baş
köşesine koyan yine biziz ve bundan sorumluyuz. Bile bile hem kendi kalplerimizi
hem de aynı ortamı paylaştığımız kişilerin kalplerini öldürüyoruz!

Şükürler olsun ki biz 4 yıldır televizyon kullanmıyoruz. Kaldırmadan önce biri salonda
biri odada biri de mutfakta toplam 3 taneydi ! Televizyonu kaldırdıktan sonra
ailecek aramızdaki muhabbette hissedilir bir artış oldu. Bu misafirliklere de
yansıdı. Arkaplanda sürekli birşeyler söylemeye ve kendine bakıtmaya çalışan
bir televizyon olmayınca herşey inanın daha güzel.

Bu konuda daha önceleri gazetedeki köşemde ‘Şimdi Haberler Mi?’ diye bir yazı
yazmıştım. Yeniden yazmaya iten sebepse o akşam yemeğinden sonra aynı gün izlediğim
bir film oldu. Türkçeye Gece Vurgunu olarak çevrilen film (Nightcrawler) yukarıda
bahsettiğim haber bültenlerinin perde arkasını tüm açıklığıyla, yer yer eleştirel
bir dille anlatıyor. Senaryosuyla, oluşturulan ambiyansla, gerilimiyle ve tabi
ki konusuyla benim favoriler listemde çoktan yerini aldı. Tavsiye ederim.

Bu haber etik ve ahlakı konusunda bence katetmemiz gereken daha çok mesafe var. Bu
mesafede ilk adım yine bize ait, televizyonlara değil.

Televizyonun kuralı belli: Reyting. Biz izlemezsek onlar yapmazlar. Mesele basitçe bu.

Yine görüşmek üzere.

1 YORUM

CEVAP VER

Lütfen yorum yapın!
Buraya lütfen isminizi girin.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.